Benim Şili’m
Dünyanın bittiği yer anlamına gelen Şili benim için paranın bittiği yer olduğundan 4.300 km boyuna uzanan ince uzun zarif ülkeyi sadece enine gezebildim. Şili benim için güzel tatlar ve renkler demekti. Günbatımı şampiyonumun da ev sahibi. Gölleri ve çölleri ise geri gelmek için bir sebep olarak baki kalacak.
SANTIAGO
Oh be medeniyet diyor insan bu şehri görünce. Buenos Aires’i al karmaşasından çıkar, biraz Paris, biraz Londra, Barselona ekle, içine de Latin sıcaklığında Türk tipinde insanları koy al sana Santiago. Hiç beklemiyordum ama burada cidden yaşanır.
Plaza de Armas: Buranın Taksim’i. Her gün bir protesto, gösteri, etrafı tarihi binalar. Karmaşanın tam orta yeri.
La Moneda Palace: Çok sade ve etkileyici bir bina. Şili’nin kanlı geçmişini tanımak için ziyaret edilmesi gerek ancak günler öncesinden internetten rezervasyonla alıyorlar. Ben yapamadım.
Museo Bellas Artes: Santiago’nun en güzel yerinde. İlginç sergilere rastlamak mümkün. Civarındaki park, cafeler gençliğin buluşma noktası. Civar Bellas Artes diye geçiyor zaten.
Lastarria Sokağı: İşte bura mükemmel bir sokak. Soho’dasın, Asmalı’dasın, Paris’tesin, Londra’dasın öyle konseptte cafelerle dolu, trafiğe kapalı harika bir sokak. Burada yemekti, kahveydi, happy hourdu her şey yapılır, taptım.
Mercado Central: Bu otantik balık pazarına mutlaka gelinmeli Wily’de bir balık yenmeli.
La Chascona: Pablo Neruda’nın üç evi içinde en sadesi burası ama görülmeye değer.
Park Metropolitano: Santiago’ya tepeden bakmak, And Dağları’nın ihtişamını görmek için bu parkta teleferikle en tepeye çıkılmalı. Dikkat edin bu şehirde hava kirliliği çok fazla, havanın açık olduğu bir saati denk getirin. Sonra parkta trekking yaparak inebilirsiniz. Dev bir doğa cenneti.
Bellavista: Bu cadde gece hayatının kalbi. Sıra sıra barlar, graffitiler. Geceleri tehlikeli bir bölge. Bana gece hayatını görmek nasip olmadı ama hayat burada o ışığı aldım.
Providencia: Benim kaldığım bölge olduğundan iyi bilirim. Etiler, Levent gibi bir yer. Alışveriş yapmak istiyorsanız epey seçenek mevcut. Restoranlar, cafeler de başarılı. Kalınabilinecek iyi, güvenli bir bölge.
La Bicicleta Verde: Ben yapmadım ama gittim görüştüm, günlük farklı konseptlerde bisiklet turları oluyor.Şarap tadımına da götürüyorlar. Kısa süreli gelenler için ilginç olabilir. Ben yürüyerek 3 günde tamamladım o ayrı. Metro da gayet başarılı. Ayrıca Plaza de Armas’da bedava rehberli yürüyüş turları da oluyor, takip edilesi.
VALPARAISO
Gördüğüm onca şehir arasından en karakterli en renkli (mecaz değil) şehirdi diyebilirim. Her köşesinden sanat, kitschlik fışkırıyor. Fotoğraf çekmekten gezemediğiniz tellerin ve graffitilerin şehri.
Nasıl gidilir: Santiago’da 1.5 saatte varıyorsunuz. Her 10 dakikada 1 otobüs kalkıyor 3 firmanın. Rastgele gidip binebilirsiniz. Vina del Mar’la da aralarında 20 dakika var. Daha güvenli olması açısından Vina del Mar’da konaklayıp gündüzleri Valparaiso takıldım. Size kalmış.
Görülecek yerler
La Sebastiana: Neruda’nın Valparaiso malikanesi. Santiago’dan sonra wow dedirtiyor. Harika bir şehir manzarasına sahip. Tekne tasarımı, topladığı milyonalarca şey hepsi görülmeye değer. Neruda hayranı olmak gerekmiyor.
Isla Negra: Neruda’nın asıl oha dedirten evi için buraya gelinir. Başka da bir olay yok bu sahil kasabasında. Pasifik’in muhteşem koyunda tüm ihtişamıyla vagon ve tekne şeklindeki ev, şairin mezarı, teknesi her şey film dekoru gibi. Adamın ruhunu okyanustan esen rüzgarda hissedeceğiniz bir yer. Valparaiso’dan 2 saat mesafede, sıkıntılı bir yolculuk ama değiyor.
Bellavista: Bu tepe Valpo’nun en cool tepesi bence. En yukarıdaki kiliseyi görüp açık müze sokaklar gezilmeli. Yorulduğunuz anda da Confieso adlı restoranda Ermeni şefimin leziz ikramlarından tadın, güzel sohbetine eşlik edin, manzaraya doyun.
Tekne turu: Direk limana inin. Dolunca gezdiren halk işi turistik tekneler var. Kalabalıksanız özel de kiralayabilirsiniz. Fiyatlar makul. 30 dakika geziyorsunuz koyda, şehre denizden bakıp bir de deniz aslanlarıyla tanışıyorsunuz tatlı mı tatlı.
Cerro Conception ve Cerro Allegre: İşte buralar must see. Tüm o sanat eseri sokaklar, merdivenler bu tepelerin olduğu yerde. Asansörle de çıkılıyor ama tabana kuvvet en detaylısından görülmeli. Cerro Conception’da çok hoş hosteller, atölyeler, cafeler var. Her tepenin de bir panoromik seyir bölümü. En en tepeyi de gördüm ama favori günbatımı seyirim Cerro Conception’daydı. Daha da yukarlarda da güzel kiliseler, evler, pasaj şeklinde sokaklar görebilirsiniz. Bu bölgenin renkleri de kedileri de bir farklı.
VINA DEL MAR
Sezondışı geldiğim için pek bir huzurlu hissettim burada kendimi galiba ama özünde Şili’nin Ibiza’sı da burası. O muhteşem sahil ve günbatımı buraya bağlamaya yetiyor.
Casino: Buranın çok ünlü büyük, ihtişamlı bir casinosu var. Korkmayın içeri o kadar ihtişamlı değil jean tshirt girilir, atari salonundan farksız.
Kale: Bazı güzellikler bana uzaktan daha çekici geldiğinden kendisini ziyaret etmedim ama sahilden seyir heybeti yetti.
Günbatımı şampiyonu: Ben buradaki günbatımını hiçbir yerde görmedim. Hiçbir kamera lensi de yansıtamaz gördüğüm renkler, büyüleyici yansımayı. Sahildeki insan manzaraları da ayrı bir güzelleştiriyor. Mükemmel bir plaj.
YEME İÇME
İlginç ama Şili mutfağı o kadar ünlü olmamasına rağmen tüm Güney Amerika’da en iştahlı olduğum, harika tatlar denediğim yer oldu. Lokallerle yaşamanın bir nimeti olarak her akşam barbekü ve her seferinde dananın, domuzun farklı bir yerini keşfetmek de cabası.
Şeftali kompostomsu şey: Sokakta bu içecek midir tatlı mıdır ne olduğu belirsiz şeyi satıyorlar, herkes iştahla enerji kaynağı olarak mideye indiriyor ama ben sevemedim peh.
Pisco: Peru ile kapışılan milli içki. Peru’ya gidemediğime göre benim için bura millidir. Bana göre biraz viskimsi bir acılığı var ama Pisco Sour dedikleri kokteyl versiyonu bir harika.
Şarap: Güney Amerika’nın en iyi şarapları Arjantin ve Şili’de net. Aynı bağların çocukları bir yerde. Ben Mendoza’da hakkımı kullandığımdan şarap tadım turlarına katılmadım ama Santiago’ya yakınından Casablanca uzağında ise Santa Cruz şiddetle tavsiye ediliyor. Şarapevinde tatmak isterseniz de Providencia’da Boca baya başarılı.
Deniz ürünleri: En iyi balık Mercado Central Wily’de. Balık çorbasını şiddetle tavsiye ediyorlar. Bir Neruda klasiği. Valparaiso Cocina Puerto’da en lezizinden somon, Valparaiso Confieso’da deniz ürünlü mezeler.
Lastarria’daki restoranlar: Öğle tatili saatinde buralar kalabalık ve çok ekonomik ve lezzetli menüleri oluyor akşamları kazık ama yine lezzetli
Sandviç: Burada sandviçler devasal. Chorizzo dedikleri şey bir efsane. Vina del Mar’da sahile çıkmadan kapısında kuyruk olan sandviçciye uğrayın, Türk’üm deyin sizi bir şişirsinler. Santiago’da da Providencia’da Boca’nın yanındaki sandviçci dükkan burger tarzı binbir çeşit, doyurucu seçenek sunuyor. Aynı sokaktaki Fransız restoranı ise Fransız arkadaşım Emily’nin çalıştığı yer, şiddetle tavsiye eder.
ŞİLİ’YE DAİR
Buranın tarihini bir araştırın Pinochet Allende dönemini, yaşanan onca kanlı olayı bir dinleyin. Daha sonra kendimizden de bir şeyler bulacağız.
Askeri düzenle beraber özgürlüğün tezatı Santiago’da. Parklar çiftlerin yuvası gibi. Herkes özgürce öpüşüyor, sevişiyor. Bir süre sonra acaba evleri mi yok diye düşünüyor insan ama o otoriter yapısının yanındaki bu ironi ayrı bir güzelleştiriyor şehri.
Şilili insanların bizden farkı yok. Tip olsun karakter olsun hepsi birere Hasan, Ahmet, Mustafa. Burada her gün birinin evinde toplanma, mangal , muhabbet racon. Böyle bir toplanmaya katılma fırsatınız varsa şanslısınız. Aile yapıları da aynı bizimki gibi. Evde hissettim.
Upuzun bir kıyı ülkesi olması tüm doğa harikalarına sahip olmasını sağlıyor. Kuzeyde çöller, güneyde göller, buzullar, sörf cenneti plajlar, And dağları eteklerinde kış sporları nimet nimet.
Sanat açısından da çok değerli. Latin Amerika’daki pek çok önemli sanat eserinde bir Şilili artist imzası var. Santiago’nın da sanat aktivitelerinde Buenos Aires’ten aşağı kalır yanı yok.
Pablo Neruda’ya sahip. Beni buraya çeken evlerini görme isteğimdi, beklentimden de öteymiş. Gelmeden bir Il Postino izleyin derim.
Okuduktan sonra Şili’ye gidip parkta yatasım geldi