Bu hafta yatayım mmmh
Itacare 1.gün… Sabahın köründe kalktım 6.40’daki feribota yetişmek üzere. Taksi erken de gelince 6’da iskeledeydim. Meğer feribot 7’deymiş bir de öyle bekledim. Feribotla Bom Depecho’ya geçeceğim 1 saatte oradan da Itacare otobüsüne bineceğim. Otobüs 8’de o yüzden bir yusufladım ama neyse ki en önden inmeyi başararak yetiştim. Yaklaşık 6 saatlik bir yolculuk. Büyük çoğunluğunda uyudum. Aslında camdan bakılası yerlerden geçtik sanıyorum. Son 2 saatte bakabildiğim kadarıyla hoş kasabaların içinden geçtik pek çok yerde durduğu için.
Ve sonunda 2 sularında Itacare’ye geldim. Burayla ilgili daha öncesinden hiçbir bilgim yok. Sadece geçen sene benim gibi Güney Amerika’yı gezen Elif Konuray’ın blogunda nasıl ballandırarak anlattığını görüp hafızama kazımıştım. Salvador’da tanıştıklarım da ısrarla tavsiye edince kendimi hiç hesapta yokken burada buldum. Dedikleri kadar varmış. Hava çok sıcak ve biraz afakanlandım. Daha ben yol sormadan yardım etmeye başladı insanlar. Gideceğin yere kadar da götürüyorlar. Hele bir kadın nere olduğunu bilmiyor ama sora sora benim için buldu ben anlamıyorum diye de benimle kapısına kadar geldi. Çüş, pes. Artık yormamak için sormuyorum kimseye bir şey.
İlk olarak merkezin göbeğindeki Bananas Hostel’e gittim. Salvador’dakilerin önerisiydi. İçeri giren hoş sörfçüleri de görünce oh çıkmam ben buradan diyordum ki adam yerim yok dedi. Nasıl bir “nooo” dediysem yalan söylemiyorum diye yemin etmeye başladı. Boynum bükük B planına geçtim. Hostelworld ratinglerini baz alarak Casario Verde’ye gittim. Burası az biraz merkezden uzak ama denizin önünde. Eski, içi yenilenmiş bir villa. Büyük bir bahçesi var. Çok hoş tam chill out hosteli. Ancak kimse yok. Ben hostelleri insanlarla tanışmak için tercih ediyorum o yüzden hoş olmadı ama daha fazla hostel aramak istemedim ve 1 gece de olsa kalayım diyerek yerleştim. 12 kişilik dorm’da 3 kızız. Diğer 2’sini görmedim bile. Bahçede hamaklar, kütüphane falan güzel ama. Bir de direk okyanusun dibisin en güzeli.
Hemen attım kendimi dışarı. Hostelci kız bir restoran tarif etti oradan da beach’e gidebilirmişim. Ama restoranı bulamadım, dellendim. Merkezde de çoğu restoran akşam açılıyor. Bir tane falafelciden falafel yedim yemez olaydım. Hiç iyi bir seçim değilmiş. Sonra yürü yürü yine küfrederekten ulaştım beach’e. Vakit kaybetmek bende asabiyet yapıyor. O konuda hala Brezilyalılaşamadım maalesef. Ama beach rahatlattı. Durgun bir su, hoş manzara, fener falan. Kayalıkların orada bir yerden de güzel samba müzikleri geliyordu orada yattım uzun bir süre. Sonra da günbatımı izlemeye herkesin toplandığı yere gittim. Salvador’dan sonra kesmedi günbatımı ama güzeldi. Bunu bile fırsata dönüştürmüşler. Boardcular günbatımı seyircisine show yapıyor amuda kalkarak. Uuu güzel kare diyordum ki her gün yaptıklarını idrak edince tüm özgünlüğünü yitirdi gözümde.
Sonra hostele geldim bir umut insan görürüm diye ama kafa dengi kimseye rastlamadım. Ben de kendi başıma çıktım keşif gezisine. Buradaki plajların da bazılarına rehbersiz gitmek pek mümkün değil. O yüzden kendime hızlandırılmış bir tur aradım tek tek araştırarak. Baktım hepsi aynı bir tanesine kaydoldum 45R’e 4 plaj 1 şelale. Ama sonra yolun sonunda aynısını 35’e veren buldum geri döndüm pazarlık yapmaya. Bak ucuzu var diye. Aman yarabbi böyle trip yok. Korsan o, biz profesyoneliz. Ama sen git sen git yarın yanından geçerken güleceğim diyor. Tüm bu konuşmaları da Portekizce yapıyoruz tabi ben cevap veremiyorum.Sonuç olarak ne farkınız olabilir ki demek istedim ama uğraşamadım gittim aldım ötekini. Ora da İngilizce bilmiyor ama ben anlaştığımı sanıyorum. Oysa ki ya hiçbir şey anlamamışım ya da hiçbir şey anlatılmamış. (gelecek post’a fragman)
Her yerde İtalyan restoranı, dükkanları mevcut. İtalyanlar da buraya sarmış herhalde. Bir tane küçük İtalyan restoranından güzel kokular gelince girdim. İngilizce bilmiyorlar, İtalyanca biliyor musunuz dedim artist artist. Sonra İtalyan sahibi geldi genç bir adam. Bu sefer de bana kal geldi Portekizce konuşmaya başladım sonra ben galiba İtalyanca’yı da pek iyi bilmiyorum dedim, koptu. Neyse sipariş vermek için çok da dil gerekmiyordu zaten. Sonra karşıdaki müthiş İtalyan dondurmacısında yedim. Sonra da güzel müzikler gelen bir bara oturdum Sham rock&blues diye. Burada mangolu caipiroska natasha söyledim, iğrençti. Sanırım mango da sevmiyorum. Sadece tanıdık tek isim o diye sürekli onu istiyorum ama yapamicam sanırım. Gittim yapamıyorum ben bunu diye. Neyse ki mekan sahibi bana aşık oldu da shotlarla telafi etti. Yanıma birileri geliyor neden kimseyle konuşmuyorsun tek oturuyorsun diye. Allah Allah yanlışıkla birinin evinde partiye girdim herhalde diye düşündüm. Tek başıma bohem takılamaz mıyım. Bundan sonra öyle yapıcam. Naber la diye gitcem yan masaya patatesinden alcam normalse. Böyle böyle 12’i bulmuşum. Burayla ilgili korkunç bir şey duymadığım için rahat rahat yürüyorum ama sahil yolu biraz tırstırıcı. Hostelde düzgün birileri çıkar umarım artık.