Dört ay boyunca şehir şehir gezip, her gün farklı biriyle tanışıp herkesi ayrı ayrı sevmek mümkün mü? Latin Amerika’da evet. Benim gibi şanssız olduğuna körü körüne inanmış bir insanın karşısına böyle güzel insanlar çıkıyorsa demek ki şanssız değilim diye düşünmeye başladım. Yüzlerce insanla tanıştım ama özellikle bana projemde katkıda olanları, özgür hissetmeme yardımcı olanları tanıtmak istedim. Umarım her biriyle yollarımız bir gün bir yerde tekrar kesişir. (Ay Kayahan oldum ben)
Brenda Miranda
Bu seyahatin çıkış sebebi neredeyse kendisi. Rio’da evini açmasaydı gelmem imkansızdı. 2012 Rio seyahatimin son gününde sadece birkaç saatliğine Rotaract buluşması olarak tanışıp iletişimi koparmayınca bir sene sonra aynı yerde ev arkadaşı oluverdik. İlk görüşte güven deniliyor buna. Kendisi babadan Bahia’lı anneden Amazonlu bir Brezilya güzelliğine sahip. Boy desen neredeyse 1.90. Öğrenci, çok güzel fotoğraf çekiyor. Ben oradayken de yeni bir tutku edindi moda bloggerlığı. TrendRio sitesi için beraber kızlar seçip fotoğrafladık. Çok fazla göstermese de harika samba yapıyor. Mutfakta da iyi. Valla Fabio yaşadı. Her ne kadar bana senin yaptığını yapamazdım dese de kendi her sene Avrupa’yı keşfe çıkıyor. Eğlenmesini iyi bilenlerden. Futbol manyağı, sıkı Galatasaraylı. Türkçe’ye olan ilgisi ve bilgisiyle de herkesi şaşırtıyor.
Fabio de Oliveria Fagundes
O benim Brezilya’daki babam. Hatta tüm yabancı Rotaractların babası olabilir. 2012’de geldiğimde bir mesaj atmamla 10 dakika içinde kapımın önünde bir grup Rotaractla beni gezdirmeye gelmelerinden ne kadar misafirperver olduğunu anlamıştım. 1 ay tüm mıymıylarıma ses çıkarmadan beni ağırladı. Bazen annemin kendisini tuttuğuna inandıracak kadar üzerime düştü. Gece hiçbir yere yalnız gitmeme izin vermedi. Brenda’yla beni partilere bıraktı aldı kendi bekledi. İnsan değil kısaca melek. Brezilya kendisiyle gurur duyuyor. Kültür Bakanlığından plaket alsa yeridir. Yalnız çok sert araba kullanıyor tek kusuru bu.
Andrea Hellweg Steffensen
İlk hostel arkadaşlarımdan. Backpacker’a girişimin ilk durağı Buzios’ta bir gece oda arkadaşı olduk. Norveçli 30′larında. Hollandalı Anouk ile beraber ilk rol modellerim oldular. Kendisi tam bir ye, dua et, sev kadını. 5 sene süren Meksikalı biriyle evliliğin ardından atmış kendini Latin Amerika’ya. Buenos Aires’ten başlamış. Orada 6 ay yaşayıp, çalışıp, tadını çıkarıp, aşık olup, ayrılıp sonra Brezilya’ya doğru gelmiş. Bana hazırladığı Buenos Aires to do list rehberi sayesinde şehri sevdim. Bu kadın hayatın tadını çıkarmasını iyi biliyor. Arjantin çok snob, burnu havada ama seveceksin dedi. Brezilya’ya ise niye daha önce gelmedim diyor. Seyahatinin son günlerinde rastladık. Son 3 günüm derken daha sonra kendisini Arjantin’de bir ay daha fazladan buldu. Sadece birkaç saat tanımama rağmen çok sevdim. Günün birinde yeniden beraber seyahat etmeyi, ortak rehberler hazırlamayı isterim.
Anouk Mentink
Buzios’tan ilk hostel arkadaşlarımdan diğeri. Hollandalı meslektaşım gazeteci. Onunki daha bir tatil. 3 haftalığına Brezilya seyahatine çıkmış. Andrea’yla hostelde tanışıp Buzios ve Ilha Grande gezmişler. Bu iki kızdan aldığım tavsiyeler epey işimi gördü. Anouk’u da çok az tanıyabildim ama zeki, güzel, uçuk bir kız. Onun da kafasında günün birinde uzun bir seyahate çıkmak var. Ayrıca caipirinha içtikten sonra ayağıyla dart oynayabilme yeteneğine sahip.
Jackie
Ilha Grande’de Holandes Hostel’de kalıyorduk. Onu ilk gördüğümde Amerikalı mı acaba derken o sihirli soru “nerelisin?”i sorarak muhabbeti açtım. Alman yaşıtım çıktı. O da bir ayrılık acısı sonrası kendini Brezilya’ya atanlardan. Kısa süreli izin tatiline çıkmış. Sao Pauolo’daki arkadaşı Ilha Grande’ye yollamış onu arkadaşlarını referans gösterip. O da benim gibi ilk kez hostel deneyimi yaşıyor. Backpacker hiç değil ama çatlak. Hepimizin gaza getirmesiyle son anda Sao Paolo otobüsünü yakıp Rio’ya kaçabilecek kadar da özgür ruh barındırıyor. Beni en çok güldüren arkadaşlarımdan oldu. Onunla Düsseldorf’ta çapkınlık turuna çıkmayı iple çekiyorum.
Erika Feitoza
Erika tam bir melek. Ilha Grande’de tanıştık. 3 kişi kız grubuydular. Simone, Jackie, Erika. Sao Paulo’dan tatil için Parati, Floripa, Ilha Grande yola çıkmışlar. Ben bu kadar ılımlı, sakin, güleryüzlü, sevecen birine rastlamamıştım oralarda. Hayvanlara deli oluyor. Fofinhooo lafını ondan öğrendim. Aşka da inancı yüksek. Daha sonra buluşmak için uğraştık Buenos Aires’de ağırlayacaktım ama olmadı. Ama elbet görüşürüz.
Simoni Nogueira
Simoni’yi çok iyi tanıyamadım ama içine girdikçe çok derin hikayeler çıkacak bir karakter. Bir ara öylesine konuşurken konu bağımlılığa geldi ve nasıl yendiğini anlattı, kalakaldım. Sessiz cool bir tip ama Brezilyalı sonuçta müzikte o da danslarda.
Chantal van Rijn
Chantal Hollandalı backpackerlardan en efsanesi olabilir. 40’larında çıkmış yola 6 ay. Deli gibi gezmiş. Ilha Grande’de son 1 haftasında rastladık. Sex and the City Samantha’nın gezgin hali. Ben fazla edepli geldiğimden kanımca beni pek sevmedi ama ben onun hikayelerini ilgiyle dinledim. Kitap yazsın alıp okurum da. İşi baya kapmış. Lonely Planet kitabını bulamadım Rio’da diyordum 2 dakikada telefonundan bir şeyler yaptı bana bulabileceğim dükkan ismi verdi falan. Çatlak, özgür ama bir yandan da iş bitirici. Daha yolun başındayken karşılaştığımdan daha sonra neler yaşayacağıma ışık tuttu. Söylediği ve daha sonra çok doğru olduğunu anladığım bir lafı vardı: “Hayatta en çok sakladığın şeyleri seyahatte tanıştıklarına anlatırsın. Yalnız yolculuğa çıkmış birinin bir yabancıyla neler paylaşacağını tahmin edemezsin” Gerçekten de öyle. Herkes asker arkdaşı gibiydi.
Ivo Bove
Rio de Janerio couchsurfing toplantısında tanıştık. Toplasan 20 dakika konuşmuşumdur ama ilk bakışta işte erişmek istediğim kafa bu dedim. Kendisi bir yılı aşkın süredir gezgin. 26 yaşında. Müzik yaparak hayatını kazanıyor. Dolayısıyla her yerde yapabiliyor. Sabit bir evi yok. Amerika, İtalya, Panama vatandaşı. 3 dili de mükemmel konuşuyor. Bana Salvador’da kalacağım yeri tavsiye ederek Bahia seyahatimin seyrini değiştirdi. Ben de gözü kapalı güvendim referansına. Türkiye güney sahillerini de backpacker gezmiş Antakya bile dahil rotasında. Couchsurfing fikrini olması gerektiği gibi benimseyenlerden. Rio’nun da en büyük favelası Rocinha’da kalıp İngilizce dersi veriyor gönüllü. Seyahatini facebook’tan ilgiyle takip ediyorum. Ona Salvador’da kaç gün kalmalı sence dediğimde bana tam da özgür ruh konseptini aşılayan şöyle bir cevap verdi: “Kişiden kişiye değişir, bir yerin zamanı yoktur, o yeri karşına çıkan insanlar güzelleştirir. Benim 3 günde duramayacağım bir yerde sen 4 ay kalmak isteyebilirsin. Mutluysan kal, değilsen yer değiştir”
Melek Angelo Alerson
Salvador’lu, tanıdığım en çatlak karakter. Adı gibi melek. Tam bir Latin insanı. Kanı durmuyor. Sürekli danslar, kahkahalar. Salvador’un en tırsak muhitinde kendisinin bodrum katı evinde gayet güvende hissettim kendimi. Couchsurfing’i kuran kişi olduğundan şüpheleniyorum. Yüzlerce insan ağırlamış ve hepsinden olumlu referanslar almış. Artık onun yanında kalabilmek için insanların belli kuralları yerine getirmesi gerekiyor. Dünyanın en rahat insanı olduğu kadar prensiplerine de bağlı. Ruhumu özgürleştirmeye geldim deyince bana ayrı bir ilgi gösterdi. 5 dakikada samba 5 günde özgür ruh vaatlerinde bulundu. Psişik güçlere de sahip. Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun diyorum ama aslında onun da geçmişinde oldukça acılı, dibe vurduğu anlar olmuş, abisini kaybetmiş. Sonra tekrar tutunmuş hayata ve tadını çıkarmaya başlamış. Onun için mutluluğun sırrı her zaman pozitif düşünmek ve kendini rahat bırakmak. Ben her öff bak geç kaldık günü ziyan ettik dediğimde daha gün bitmedi olumsuz düşünme dedi gerçekten de dediği gibi çıktı. Psişik güçleri de var. O an sallamamıştım ama söylediği şeyler gerçekten çıkıyor. Salvador’da onunla kalmasaydım sanırım 2.günümde stresten şehri terkederdim. Aradığım özgür ruh pampalarımdan en unutulmazı oldu.
Despi Adrian
Romanyalı Adrian. Rio postlarımdan hatırlayabilirsiniz. Bir gün çat kapı Sophia ile birlikte bize misafir oldular. Hiçbirimiz tanımıyorduk tek ortak noktamız Rotaract olmamızdı ama rahat tavırlarıyla 40 yıldır tanışıyormuşuz gibi olduk. Sophia ile iletişim kuramadığımdan hep Adrian’dan dinledim hikayelerini. 3 arkadaş yola çıkmışlar Kuzey Brezilya’dan buralara doğru. Benzer rota izleyeceğiz ben onları Rio’da yakalamış oldum. Adrian sayesinde de kendimi hiç hesapta yokken Bahia’da buldum. O yüzden ona minnettarım bana gezdiği o muhteşem yerleri gösterip gaza getirdiği için. Adrian tam bir keyif adamı. Turist gibi değil lokal gibi yaşamak isteyenlerden. Ortak paydamız da bu. Biramı içeyim, plajda çocuklarla top oynayayım, Lapa’da sokaktaki müzisyenlerle muhabbet edeyim kültür değişimi yapayım kafasında. O yüzden o da özgür bir seyahat adamı.
Dragila Sofia
Romanyalı ekibin kadın olanı. Ben bu ikiliyi başta çift sandığımdan kıza pek hoş bakmadım başta açıkçası bu ne ya gözü dışarıda diye. Biraz kıskanmış da olabilirim. Tüm ilgiyi çekti, Brenda’yı kaptı şakır şakır da İspanyolca konuşuyor, bir de güzel latin dansları yapıyor. İngilizce bilmediği için anlaşamadık. Ama son günlerinde bir ara başbaşa kalınca hadi İspanyolca kasayım dedim ve ilginçtir anlaştık ve sevdim hatunu. Ben bileydim baştan çapkınlığa çıkardım onunla. Hayatın tadını çıkarmasın iyi biliyor vesselam.
Ingrid Menezes
Bu kız manyak. 19 yaşında Brezilyalı, Brendaların yakın arkadaşı, kardeşleri gibi bir şey. Bir anda çat diye eve süpriz diye gelip günlerce kalabiliyor. Çok güzel tatlı yapıyor. Her gün kiliseye gittiğinden kilisede mi çalışıyor diye sorma ihtiyacı duymuştum. Çıkınca da acayip bir mutluluk kaplıyor kendisini sarhoş gibi. Ne veriyorlar kilisede bunlara diye sordum Brenda ve Fabio koptular. Öyle bir mutluluk manyağı. Sarılıyor, öpüyor, şarkı söylüyor. Sesi de güzel. Beraber karoekede bebete varbora düeti yapıp mahvetmiştik şarkıyı. Benim tüm soğukluğuma rağmen vazgeçmedi ya sarılıp öpmekten hayranım.
Ana Amelia Diniz
Belo Horizonte’li Brasilia’da yaşayan Bahia’da karşıma çıkan 26′lık güzel arkadaşım. Luiza ile kilometrelerce yürüyerek sahil şeridini gezmeleri özgür ruhlarına bir işaret. Başkent insanı olmanın, dış işlerinde çalışmanın bir domestlikliği mevcut ama dans pistinde içinden bambaşka bir kadın çıkıyor, devleşiyor adeta. Erkek olsam o dans ederken aşık olabilirdim öyle diyeyim. Güleryüzlü ve dünya iyisi bir insan. Mısırcı onlara 2 realden bana 5realden mısır satınca niye turist kazıklanıyor diye atarlanmıştım, bana “ben takmazdım gittiği yer ihtiyacı olan bir yer sonuçta” deyip kırmızı ve morumsu bir renge bürünmemi sağlamıştı. Böyle böyle boşvermeyi öğretiyor Brezilyalılar.
Luiza Dusi
Luiza ile 22.yaş gününde Arrail d’ajuda’da tanıştık. Ana ve Luiza tüm seyahatim boyunca en iyi oda arkadaşlarım oldular. Direk beni 3.elemanları yaptılar. Luiza inşaat mühendisliği okuyan Brasilia’lı çatlak bir kız. Tüm sahil şeridini yürüme turu fikri de ondan çıkma zaten. Saçları da yeşile boyatmış seyahatin başında Arraial d’ajuda’ya geldiğinde sarıya dönüşmüştü. Bir gün boş bıraktık kızı döndüğümüzde 1’e vurdurtmuştu öyle manyak. O da dans pistinde başkalaşanlardan. Dışarıda gayet erkek çocuğu modundayken piste çıktı mı en kıvrağından bir Latin dansçısı. Ana ile de salsa sınıfından pampalar zaten. Bana sabırla Forro öğretti kendisi. En iyi kavalyemdi. En eğlendiğimiz gecelerde başroldeydi. Gündoğuşuyla denize atıp teknelere tırmanmamız güzel hatırladığım bir anı olarak kalacak. Porto Seguro’da da beraber güzel bir gün geçirdik çiftlik insanları olarak. Gözlüğünün üzerine oturup kırınca sorun değil boşver diyebileceğin samimi dostlardan.
Arkdiusz Anasychin
Itacare’de iletişime geçebildiğim yegane insan Arek Polonyalı. Ağzı öyle iyi laf yapıyor ki iki dakikada tüm hayatımı öğrendi. O hem geziyor hem online çalışıyor. 3 ay Rio’da kalmış Salvador’a doğru çıkıyordu. Blog konusunda beni en çok destekleyenlerden ve hala İngilizce çevirisi yapmadığım için azarlıyor. Sadece 1 gece tanıyabildim ama ilişkilerden, özgürlüğe epey konuştuk. Terapi gibiydi. Aklına estiği gibi hareket edenlerden. Benim Brezilyalıların aleni bir şekilde yavşamalarının hiç cool olmadığını düşündüğümü söylediğinde istediğin bir şeyi net bir şekilde dile getirip denemek kadar inanılmaz güzel bir his olmadığını anlatarak çürüttü beni. Brezilya’dan actionsız dönmeme sözü vermiştim tutamadım pampa. Beraber çapkınlık yapaydık iyiydi.
Maria Bartoli
Maria’yı da Itacare’deki tek sosyal gecemde tanıdım. İspanyol, kafasına esmiş çıkmış tek başına seyahate. Ben İspanyolum hesaptan anlamam diyerek 3 ayda 6000 euro harcamış. O da seyahatinin sonunda. Her yeri otobüsle gezmiş ki az buz değil. Backpacker gibi değilim ben her yerde dışarıda yedim, gezdim, tozdum diyor. Parası olana valla güzel buralar. Bir gittiği yerde de uzun kalıyor ama sürekli hostel değiştiriyor. Bana epey bir hostel guidelığı yaptı. Itacare ekibini keşke önce tanısaymışım biraz aklım kaldı onların gezilerinde.
Grant Leibowitz
Salvador’da kaldığım evdeki diğer couchsurfer Amerikalı Grant’dı. Kendisi yönetmen, oyuncu bir şekilde prodüksiyon işinde. Rio’da abisini ziyarete gelmiş, gelmişken de Brezilya turuna çıkmış. Rocinha favelasında bir dj okulunu filmlemiş. Filmlemek en büyük tutkusu. Şimdi de couchsurfing ile alakalı mutluluk üzerine bir film hazırlıyor. Tanıdığım en esprili insanlardandı. Beraber epey güldük. Latin Amerika’da Amerikan olmak zor iş ama o içtenliğiyle herkesin sevgisini kazandı. İyi bir gözlemci olduğu için çok çabuk adapte oluyor.
Adrian Marti
Böyle güleryüzlü insan yok. Foç de Iguazu’da tanıştık. İsviçrelilerin soğukluğundan yakınan Adrian Latin Amerika’da kendini bulmuş. Tatil olarak yakın arkadaşıyla çıkmışlar. Iguazu’da başlayan arkadaşlığımız Buenos Aires’te de devam etti. Şelalerin altından geçerkenki heyecanı birlikte paylaştık. İyi bir fotoğrafçı. Benim gibi o da rastladığı ilginç insan profillerini çekiyordu ama kamerasını kaybettiği an dünyası yıkıldı. Sonra anladım onu. Yine de pozitiflikte üzerine yok. Son gününde yaptığımız alışverişte şehrimdekiler gülsün diye be happy mesajlı bir tshirt aldı. Enerjisini yediğim maviş. Yanında pek mutlu hissediyor insan.
Adrian Bruelhart
Iguazu’da tanıştığım diğer İsviçreli Adrian. Takımın beyni gibi. Nerede nereler görülür hepsi kafasında tasarlanmış. Boşa zamanı sevmiyor. Biraz da şanslı. Franz Ferdinand konserine bilet yok diye ben es geçerken o civarda takılıp bilet bulup girmiş. Japonya’da yaşadığından Japon kültürüne meraklı. Buenos Aires’te bana göre en gereksiz turistik aktivite olan Japon Bahçesi’ni beraber gezdik, çocuk gibi şendi. Ha bir de bunlar dünya kupasında bir golü unutamamışlar anlattılar bak ben hala hatırlamıyorum. Hasan Şaş diyorlar hala yahu Drogba bizde ne diyon dedim. Neyse Buenos Aires’in en sıkıntılı zamanında bana arkadaşlık ettiği için kendisine minnatarım.
Adela Fernandez
Iguazu’da tanıştığım en ilginç mesleğe sahip ebe arkadaşım Adele. Yarı İsviçreli yarı İspanyol. Ultra neşeli bir insan. İşine aşık ve buralarda devam ettirmek için bir ön tur yapıyor. Anaç bir yapısı var zaten. Paskalya yüzünden Iguazu’da mahsur kaldığım günlerde tüm ikilemlerim, kaprislerimle uğraştı. Beraber chill out yaptık. En sonunda o Curitiba’ya doğru ilerlerken yollarımız ters yönlere doğru ayrıldı. Ama kalsa Iguazdu’da o şekilde şezlongda yaşardık uzunca bir süre.
Chris Noyes
Iguazu’daki ilk arkadaşım. İngiliz gezgin. O da işi bırakmış benimle aynı rotadan geziyor. Zaten bir süre sonra ben onun izini takip etmeye başladım. Şelalelerin Brezilya ayağı için otobüs beklerken tanıştık. Onunla kanka olunca zaten tüm Iguazu ekibi kaynaştık. Beni en çok güldüren kişilerden. Benden daha organize şekilde geziyor. Her şeyin en iyi ve ekonomiğini araştırıp buluyor. Zaten o yüzden bir süre sonra onun izinden yürüdüm ama bir türlü denkleşemedik Iguazu’dan sonra. Artık Londra’ya sakladık kopuşları.
Marcelo ve Jujy
En sevdiğim hostlarım. Uruguay’ı bana sevdiren kişiler. Montevideo’daki tatlı mı tatlı evlerini bana açtılar. Eski hippilerden, şimdiyse iş güç koşturan bir çift. Marcelo limanda çalışıyor ama asıl meziyeti müzisyenlik. Çok güzel gitar çalıyor ve söylüyor. Jujy’e olan aşkı ise gözlerinin içinden belli. Bir de çok iyi bir aşçı. Türkten daha iyi menemen yapıyor valla. Jujy de tv muhabiri. Eğlenceli bir işi var. Halkın nabzını tutan muhabirlerden. Zaten adam konuşturmasını çok iyi biliyor. Beni konuşturdu öyle diyeyim. 3 gece konakladım onlarda beraber çok sosyalleşemedik ama ev ortamı aile gibiydi. Çok sevdim. Bana Uruguay’ı da çok güzel tanıttılar. Özellikle Jujy’nin rehberliği ve gazetecilik bağlantılarıyla kimsenin gezemeyeceği şekilde gezdim. Daha sonra da onu Buenos Aires’te ağırladım. Düğün yapsınlar da tekrar Uruguay’a geleyim.
Ricardo ve Emilie
Ricardo’yu daha seyahate çıkmadan couchsurfingden bağlamıştım. Aylar sonra ben harbiden geliyorum dediğimde aynı sıcaklığı göstermesine şaşırdım ve sevindim. Ricardo Şil’nin La Serena şehrinden, Santiago’da yaşıyor. 30 yaşında ama kendi lojistik şirketini kurmuş baya patron işkolik olanından. O kadar çalışmasına rağmen eğlenmesini de iyi biliyor. Her gün ayrı bir house parti, mangal, içmece gülmece günleri var. İnanılmaz bir çevresi var. Ailesi de öyle. En Türkiye’de gibi hissettiğim yerdi bura. Her şeyime aşırı koşturdu, kendi şehir dışındayken bile anahtarını verdi rahatına bak dedi. İdeal host. Emilie ise Fransız kız arkadaşı. O da benim gibi 1 sene önce latin amerika turuna çıkmış, Ricardo’da couchsurfing yaparken aşık olup buraya yerleşmiş. Bana bu kadar ilgi gösteren Ricardo kimbilir ona neler yaptı artık. Birbirlerine çok yakışıyorlar. Emilie o kadar rahat adapte olmuş ki Fransız olduğunu anlamam 24 saatimi aldı.
Melanie
Melanie Avustralyalı daha yeni okulunu bitirmiş ufak tefek bir kız. Mendoza’da oda arkadaşımdı. Tam bir atom karınca. 1.5 sene güney amerika gezecekmiş daha yeni başlamış. Hiçbir maddi destek almadan gezdiği için de baya bir tutumluydu. Ama kendini ona alıştırmış. Azla nasıl mutlu olabileceğini biliyor. Ben bugün tasarruf etcem hostelde kitap okuyup, yemek yapcam diyebiliyor. Kızı bir gece alemine çıkaramadım. Tam tek başına gezebilecek bir tip çünkü kendi özgürlüğüne fazla düşkün, baskın bir karakter. Başına bir şey gelmez olun. Beraber seyahat etmek isteyeceğim biri değil ama kararlığına ve zekasına hayran kaldım.
Devin Coady
Devin ile çok tuhaf bir şekilde tanıştık. Rio’daki son günümde sereserpe yayılmış son plaj sefamı yaparken bir dalga üzerime geldi her şeyimi ıslatarak. Arkamda gitar çalmakta olan Devin de eşyalarımı toplamama yardım etti. Sonra o ve arkadaşlarının yanına iliştim. Kanadalı 3 arkadaş yola çıkmışlar. Kolombiya’dan başlayarak 6. aylarındaydılar sanırım o sırada. O da Arjantin’e devam edecek belki karşılaşırız diye konuştuk. İkimiz de İspanyolca’ya yeni başlayanlar olduğumuzdan öyle pratik yaptık. Pek güleryüzlü, sıcakkanlı bir tipti. Giderayak plajdan arkadaş yaptım yuh dedim kendime. O da bana iyi ki dalga gelmiş dedi. Öyle anlık bir arkadaşlıktı daha sonra Facebook aracılığıyla onun da Arjantin maceralarına şahit oldum ama denkleşemedik. Yandaki fotoğrafı da tanışmadan önce dalgalar gelmeden çekmiştim plaj insanı serimin parçası olarak.
Manu Antelo
Manu benim pampam. Buenos Aires postlarımın yarısından çoğunda kendisinin adı sıkça geçiyor. Tam bir özgür ruh, mutluluğun formülünü yakalamış, yüzü hep gülüyor. Rosario’lu Che’nin akrabası ama bununla fazla övünmüyor tesadüfen öğrendim. Tam bir keyif adamı. Müzik bilgisi beni benden aldı. Asıl yeteneği müzik ama motorsiklet ticaretiyle geçimini sağlıyor. Müzik ise hayatının vazgeçilmez bir parçası. Onun sayesinde epey bir dağarcığım gelişti. Kendisi de diyordu “Buenos Aires with Manu” diye bana her turistin göremeyeceği güzel yerler gösterdi. Latin kültürünü anlattı. Benim soğukluğum karşısında da Latin Amerika’dasın bizim gibi olmayı öğreneceksin, kendine bizim kültürümüzden bir şeyler katıp gideceksin diye diye kendine benzetti. “no me toques” aramızda parola oldu bu vesileyle. Müthiş bir enerjiye sahip. O benle İngilizce pratiği yaptı ben onla İspanyolca. Mükemmel çiftlik evindeki haftasonu da unutulmazdı. Manu’nun hakkı ödenmez. İstanbul’a gelip krallar gibi gezdirilecek insanların başında.
Cristian Altamirano
Buenos Aires’in çatlak insanı. 7/24 bolando (uçmuş) fotoğrafçı ev arkadaşım, pampam. İngilizce bilmediği için İspanyolca’nın en basit haliyle anlaştık. Holaaa demem yetiyordu. Ne dediğini anlamasam da her dediğiyle güldürmesini başardı. Buenos Aires partileri ondan sorulur.İspanyolcam olsa da sabaha kadar dedikodu yapsam dediğim insanlardan. Eğlenceli, yetenekli, pozitif bir özgür ruh.
Sebastian Kell
Dört ay boyunca karşılaştığım en mutlu insan olabilir. Bird Cage karakteri, tarz sahibi gay ev arkadaşım. İlk gördüğümde arabik havası wow dedirtmişti ama sonra kahkahalarla konuşmaya başlayınca ay bizden bu kız dedim. Benim soğuk nevale tarzıma da alışamayıp biz çok mutlu insanlarız seni rahatsız etmiyoruz değil mi diyecek kadar da naif. Gay pampasıyla bir araya geldiklerindeki enerji patlamasıyla da tüm şehirin ısısı karşılanır. Çok çatlak, deli dolu, özlenen insan.
Antonio Amca
Valparaiso’da tanıştığım 90’lık esrarengiz amcam. Cerro Conception’da günbatımını seyre daldığım sırada yanıma “hermoso hermoso (güzel)” diyerek geldi, gülümsedim. Sonra bıdır bıdır anlatmaya başladı buralar eskiden dutluktu gibilerden. İspanyolcam yerlerde olduğundan zor bir iletişimdi ama gayret ettik. Gazeteciymiş, cebinden mail adresini fotoğrafını bastığı bir kağıt verdi. (ah o kağıt nerede fotoğrafını yollayacaktım). Sonra civarı gezdirdi bana evlerin mimari yapısını anlatarak. Bir ara hadi foto çek gel ben yoruldum dedi sonra bir daha göremedim. Bir an için hayal miydi diye düşünmeye başladım. Koca adam nereye uçabilirdi. Ertesi gün yine aynı yerde başka bir kızı aynı şekilde esir almış görünce anladım ki o buranın delisi. Ben de söylediği şeyin tersini yapmışım da görememişiz. Bu sefer kaybetmedim kendisini oturduk ben yemek yedim o inat etti elindeki yumurta ve peynir dolu torbasıyla bana eşlik etti. Bir önceki gün gazeteciyim derken şimdi tersanede çalıştığı zamanlardan bahsetti. Torunun, çocuğun yok mu dedim buruk bir var çıktı. Anladım ki adam kendi hayal dünyasını yaşıyor her gün bir yabancıya sararak. Söylediklerini irdelemedim, onun gerçeklerine inanmayı tercih ettim. İlginç bir karakterdi, kimbilir gerçekte kimdi…
Paolo Wittmann
Son backpacker arkadaşlarımdan. Rosario’da hostelde oda arkadaşımdı. Kendisi Alman. Beraber modern dans gösterisine gitmek için çıkıp kendimizi et ve şaraba vererek kaçırmıştık. Disiplinli özgürlerden. İş için Uruguay’da yaşıyor bir süreliğine ama her fırsatta yeni yerler keşfetmek, tadını çıkarmak peşinde. Lonely Planet elinden düşmüyor. İdeal gezgin kendisi. Yön kabiliyeti yüksek. Analitik geziyor ama zevk almasını biliyor. Gezi Parkı olaylarına o da canlı dahil oldu sayemde. O yüzden sohbetimiz genelde hep bu konu üzereydi.
Ara Luna
Tanıdığım en ilginç Arjantinli. Rosario’daki hostelde oda arkadaşımdı. Türküm deyince “ben de filmde oynadım Afyon’a gittim” dedi. Anlam veremedim. Meğer Arog’daki maymunmuş. Maymunların insan olduğunu bile bilmiyordum. Tee Arjantin’den getirmişler. Kendisinin asıl mesleği heykellik. Yok heykelcilik değil direk heykel. Hani sokakta para atıyorsun hareket ediyor. Deli dolu hippi bir kız. Sabah hostelden işe çıkarken “ben biraz hayata gülmeye gidiyorum” diyerek çıkıyordu. Gezi Parkı olayları da tam başladığı sırada desteğini esirgemedi.